top of page
Yazarın fotoğrafıAlphan Karabat

The Royal Tenenbaums - Sevgi Dolu Bir Aile Görün!


Bir aileyi yıkmak çok kolay olabilir, peki ya tekrar toparlamak o kadar kolay olabilir mi? Bunun cevabını “The Royals Tenenbaums” filminde bulabiliriz. Wes Anderson’ın ve Owen Wilson’ın beraber yazdıkları bu hikâyede; ailesini terk etmiş adamın, ölümcül hastalığı olduğu yalanını söyleyerek ailesini bir araya getirmesine ve birçok sorunla savaşan ailenin mücadelesine tanık oluyoruz.


Bu hikayede, ailesini terk eden bir adam (Royal), eşi (Etheline), iki tane öz oğlu (Chas,Richie) ve bir de evlatlık kızını (Margot Helen) izliyoruz. Bu ailenin üyeleri geçmişte mutluydu. Fakat git gide durumları kötüleşiyordu. Babalarından gerektiği ilgiyi duyamamaları onların içlerine kapanmalarının sebebi. İşte yuvanın yıkılışı burada başlıyor. Bencil bir avukat olan babaları Royal evi terk eder. Çocukların üzerine büyük sorumluluklar kalır. Hepsi başarılı olmak için büyük çaba sarf ederler. Geçen on yedi yıllık süreç büyük başarıyla sonuçlansa da eksik olan şey sadece sevgiydi. Evi terk eden kocasından sonra Etheline, başarılı bir arkeolog olmuştu. O da yıllarca sevgisiz kalmıştı. Tabii herkesin onaylayacağı gibi sevgi, çiçek gibi açan ve çoğalan bir şeydir. Etheline’in muhasebecisi olan Henry’nin ona evlenme teklifi etmesi, açan ilk çiçektir. Evin hizmetkarı ve Royal’in evdeki muhbiri Pagoda’dır. Pagoda bu evlilik haberini iletince, o sahtekâr avukat, aklını son bir kez daha çalıştırır.



Son bir sahtekarlık peşinde olan Royal, bu sefer kanser olduğunu ve öleceğini söyleyerek ailesinin yanına gelir. Amacı aslında, kıskandığı eski eşinden Henry’yi uzak tutmaktır. Bu yalan, Royal’in ilaçlarını ve doktorunu araştıran Henry tarafından gün yüzüne çıkarılıyor. Fakat bu süreçte, evden taşınan yetişkin çocukları daha iyi tanıyoruz.



Richie, başarılı bir tenisçidir. İzlediğimiz bir maçında üvey kız kardeşi Margot’u ve onun kocası Raleigh’i seyircilerin arasında görmesiyle, maçtaki performansını kaybettiğini görüyoruz. Bunun sebebini o sahnedeyken anlayamıyoruz. Wes Anderson, bir geciktirmeyle Richie’yi intihara sürüklüyor. Kollarını jiletleyen Richie ölümden dönüyor. Onu intihara sürükleyen sebep, Margot’un, Raleigh’in kendisini aldattığını düşünüp, tuttuğu ajanın sunduğu tüm gözlemlerdir. Tüm ilişkileri ve sigara içtiği ortaya çıkar. Richie’yi ilgilendiren nedir burada? Çocukluk arkadaşı olan Eli Cash ile bir ilişkisi olduğunu öğrenir. Fakat durumu sonradan anlarız ki üvey kız kardeşini korumak değilmiş amacı. Richie çocukluğundan beri Margot’a aşıkmış. Bu aşkı babasına ve Eli’ya anlatması onu iyileştirir. Aslında tek ihtiyacı sevgiymiş.



Margot gençliğinden beri bir oyun yazarıdır. Birçok farklı geziye çıkarak farklı ilişkiler ve tuhaf olaylar yaşamıştır. Parmağına gelen bir baltayla parmağının kopması gibi. Çıktığı bu maceralarda gerçek ailesini de bulur. Yaptığı her şey Margot’un bir arayış içinde olduğunu kanıtlar. Bir gün tanıştığı bir nörologla (Raleigh ile) evlenir. Tabii, ilişkilerinin ne kadar iyi olduğu muamma. Margot gününün altı saatini banyoda, küvette televizyon izlerken geçirmektedir. O programın Eli’ın programı olduğunu görürüz. Bu süreçte karakterin sigara içtiğini fark ederiz. Çünkü çocukluğundan beri büyük travmaların içindedir. Sigarayı bırakmaya çalışması, kendine bir özgüven bulduğunun göstergesidir. Bu özgüveni, yeniden kurulan, sevgi dolu bir aileye borçludur. Annesinin düğününe. Tabii, filmin sonunda yine sigara içiyor. Fakat en azından bırakmayı denedi. Sebebi de sevgi. Aslında tek ihtiyacı sevgiymiş.



Chas, çok iyi bir finansçıdır ve zekidir. Çalışkan ve başarılı ruhlu bu kardeş kendine bir aile kuruyor. Fakat bir uçak kazasında karısını kaybediyor. Geriye sadece iki oğlu ve bir köpekleri kalıyor. Bu kaza Chas’i derinden yaralıyor. Güvenlik endişesiyle tutuşan bir karakterdir. Ölen karısı Rachel’dan sonra bir sevgi göremediğinden nerdeyse kafayı yemek üzeredir karakter. Hep uzak kaldığı babasının “yalan” hastalığını duyunca, kontrol manyağı olduğu için bir bahaneyle aile evine dönmesine şahit oluyoruz. Diğer iki kardeş odada sakince koltukta oturup babalarını dinlerken Chas ayaktadır ve sürekli sorular sorar. Bu onun gergin olduğunu ve bir kişiyi daha kaybetme korkusunu gösterir. Ne kadar umursamıyor gibi cevap verse de sevgiye ihtiyacı olduğu belli. Tüm korkularıyla yüzleştiği an, babasının kalp krizi geçirirken yanında olmasıdır. Babasını kaybetmesi, onu bir empatiye sokar. Ölmeden önce babasının, ailesinden uzak kaldığı için pişman olduğunu anlamasıdır. Bu yüzden Chas de zamanını değerlendirip anın tadını, sevginin tadını çıkarmayı ister. Aslında tek ihtiyacı sevgiymiş.



Royal; saygısız, yalancı bir avukattır. Bu özelliklerini ailesine yansıtması evdeki huzurun bozulmasına da sebep olmuştur. Evi terk etmesi de herkesin yolunu değiştirmiştir. Kendisi de batmış bir avukattır. Hatta o kadar batmıştır ki… Üzerine konulan paraya konmak için yine dolandırma peşindedir. Kendisini öldürmesi için kiralık katil Pagoda’yı kiralar. Royal’i çakıyla bıçaklar. Ödülü ve parayı da alırlar. Sonra Pagoda onu sırtında hastaneye götürünce, güvenini kazanır. Ailesinin yanına işe sokar ve muhbir olarak kullanır. Böylece eski eşinin evlilik haberini alır. Eşinin ona acıması için hastalık yalanını ortaya koyar, fakat Henry bunu çözer. Herkes onu evden kovunca, dışlanınca her şeyi anlar. İyi bir insan haline gelir. Kalacak yeri olmayan Royal otele girer. Parasız olduğunu da fark edince otelde asansörcü olur. Gerçekten pişman olarak ömrünün sonuna kadar asansörcülük yapabilirken, oğlunun intihar haberini alır. Hemen hastaneye gider. Oğlu Richie’nin iyi olduğunu görünce, sevginin ne olduğunu hatırlar. Aslında tek ihtiyacı sevgiymiş.


Royal’in karşılaştığı son durum tanıdık gelmiştir herkese. Anlatılan hikâye sanki bir döngü içerisinde. Royal’in söylediği “ölüyorum” yalanı ailesini paniğe sokmuştu. Herkesin içindeki sevgi bir anlık da olsa gün yüzüne çıkmıştı. Richie’nin intihar etmesi, Royal’i tekrar ailesinin yanına götürür. Oğlunun intihar etmesi Wes Anderson’ın, Royal’e tanıdığı ikinci bir şanstır. Gerçekten bir ölümün yaşanacak olması karaktere hayatın, sevginin, ailenin önemini hatırlatır. Her şeyi düzeltmeye, Henry ve eski eşi Etheline’dan özür dileyerek başlar.


Yan karakterlerimiz Eli, Henry, Raleigh ve Pagoda ana karakterlerimizin büyük imtihanları ve yol göstericileridir.



Eli; ünlü bir yazardır. Elindekini kötüye kullanan, kötü işlere bulaşmış bir arkadaştır. Filmde birçok günahı da temsilen oradadır diyebilirim. Filmdeki en büyük katkısı düzgün bir insan olmamasıdır. Arkadaşlarının ona güvenemeyeceğini son bir kez daha kanıtladıktan sonra. Yine uyuşturucu kullanıp düğün günü binaya arabayla çarpar. O sırada Royal, Chas’in çocuklarını kazadan kurtarır. O an panikle çocuklarının yanına gelen Chas, bunu görür. Royal, oğlunun güvenini kazanır. Eli kötü bir alametin iyiye yol açacağının da bir göstergesidir filmde.



Henry, siyahi bir muhasebecidir. İyiliği ve saflığı temsil eder. Bu iyilik, bir sevgiye dönüşerek bir kadına verilen değeri gösterir. Çiçek açan, mutluluk saçan bir kadına dönüştürür Etheline’i. Fakat Royal’in, Henry’yi ezdiği birçok sahne görmüşüzdür. Karakterin siyahi olması Royal için bir sınavdır aslında. Kısakançlığın dışında ona güvenmiyordur. Bu güven çatışmasını bir de Royal’in hastaneye gittiği sahnede görüyoruz. Resepsiyonda Royal’i iki siyahi hemşire karşılar. Hastanede yatan oğlunu görmeye gelen Royal’i, ziyaret saatleri bittiği için içeri almazlar. Royal’in ilk düşüncesi, onların yalan söylediğidir. Ailesi onu istemediği için onu sokmadıklarını düşünür. Henry karakteri, ön yargının bir sınavıdır Royal’e. Daha önceden Royal’in gerçekten pişman olduğu dönüm noktasından bahsetmiştim. Kırılma noktası olan konu, Henry’nin ölen karısının mide kanseri olduğunu söylemesidir. Yine bir ölümün ardından güzel bir hayatın kurulabileceğini gören Royal’e yeni bir umut kurmuştur, Henry.



Raleigh başarılı bir nörologdur. Uzun bir zamanını, hastası Dudly ile geçirip üstünde deneyler yapmaktadır. Bir bilim insanı olarak insanları test etmektedir ve o çocuğun halini gördükçe bulgularına hayran kalıyordu. Fakat insanları ruh bilimsel olarak çözümleyemiyordu. Yoksa eşi Margot’u iyi tanıyabilirdi. Aynı zamanda, Raleigh filmde; karşılıksız aşkı, karşılıksız sevgiyi gösteren bir karakter. Margot ondan uzak kalsa da, Raleigh saygın biriydi. Bu filmdeki tüm karakterler arasındaki güvenin nasıl olması gerektiğini göstermektedir.



Pagoda, Hintli bir karakterdir. Bu karakterin kötü bir amaç için kullanıldığı ve daha sonra Royal’in güvenini kazandığını görüyoruz. Irkçı bir adamın, Asyalı bir adama güvenmesini nasıl bekleriz? Bekleyemeyiz. İşte burada, Royal’in ırkçılığının bir kanıtı daha var. Filmde apaçık anlatılmasa da bu göstergeler ırkçılığı anlatmaktadır. Fakat sevgi kazanan Royal, Henry ve Etheline’den özür dilediği sırada, onlara Pagoda’yı tekrar işe almaları için yalvarır. Pagoda’nın, film üstündeki etkisi de budur.



Filmde birçok iyi gösterge bulunmakta, fakat sadece sevgi ve aile üzerine kurulu olan göstergelerden bahsetmek istedim sizlere. Bunlara ek olarak, Richie’nin çatıdaki şahininden bahsetmek istiyorum. Bu şahinin çatıda kafeste tutulması, Richie’nin Margot’a olan aşkıdır aslında. Onu başarıya ulaştıran şey, içindeki sevginin hırsıdır. Fakat bu sevgi ona zarar verince eve döndüğünde şahini özgür bırakır. Bu da sevdiği insanı, sevdikleriyle özgürce geçirebilmesinin göstergesidir. Filmin sonuna doğru Richie, babasına anlattığı aşkını hatırlayınca, o aşkı tekrar hissedince şahin Mordecai geri döner. Bir ilginç bilgi daha eklemek istiyorum. Richie “bu kuşu saldığımda üzerinde bu kadar beyaz tüy yoktu” der. Bundan bir anlam çıkartmaya çalışınca, yaşlanmanın veya değişen duyguların göstergesidir diyebiliriz. Fakat işin aslı şudur; ilk sahnelerdeki aynı kuş değildir bu. Film çekimleri sırasında ilk kuş, setten çalınmıştır. Yeni bir kuş getirerek, yazarlar yeni bir anlam yüklemeye çalışmışlar.


Wes Anderson'ın, bu filmi yazarken gerçekten çok uğraş gösterdiği çok belli. Gerçekten derin hikayelere sahip karakterler yaratmış. Sanki onları bir ömür tanıyor gibi… Desem, haklı çıkarım. Wes Anderson, yaptığı röportajlarda, yarattığı karakterlerin aslında çevresindeki insanlar olduğunu söylemişti.


Etheline Tenenbaum karakteri, Wes Anderson’ın annesi Ann Burroughs’tan ilham alınarak yaratılmış. Bu karakter, tıpkı Wes Anderson’ın annesi gibi, boşandıktan sonra arkeolog olmuş. Hatta filmde Etheline Tenenbaum’ın kullandığı gözlükler, Wes Anderson’ın annesinden ödünç alınmış. (filmloverss.com)

Filmdeki sağlık personellerinden birini canlandıran Brian Tenenbaum; Wes Anderson, Owen Wilson ve Luke Wilson’ın Texas Üniversitesi’nden yakın arkadaşı. Tenenbaum isminin filmde kullanılma sebebi ise Wes Anderson’ın, arkadaşının soyadını çok sevmiş olması. Hâliyle bu durum sinema tarihinin ikonik ailelerinden birinin yaratılmasına vesile oldu. Ayrıca gerçek hayatta Brian Tenenbaum’un kız kardeşinin adı da Margot Tenenbaum’muş. (filmloverss.com)

Tenenbaum Ailesi, usta yazar J.D. Salinger’ın eserlerinde karşımıza çıkan Glass Ailesi ile büyük benzerliklere sahip. Her iki ailede de dahi çocuklar yer alıyor. The Royal Tenenbaums’ta Richie’nin intihar girişimi, Seymour Glass’ın Raise High the Roof Beam, Carpenters and Seymour: An Introduction eserinde yaptıklarıyla büyük benzerlikler taşıyor. Yarı Yahudi, yarı İrlandalı olan Glass Ailesi, Tenenbaum Ailesi’nin evinin yer aldığı Upper Manhattan’da yaşar. Wes Anderson, film için verdiği röportajlarda Salinger’dan etkilendiğini belirtmiştir. (filmloverss.com)

Danny Glover’ın canlandırdığı Henry Sherman karakterinin filmdeki görünüşü için Birleşmiş Milletler’in eski genel sekreteri Kofi Annan örnek alınmış. Wes Anderson’a ait olan bu fikir, yönetmenin, Danny Glover’ın şahsi olarak tanıdığı Kofi Annan ile bir Birleşmiş Milletler etkinliğinde tanışmasından sonra ortaya çıkmış. (filmloverss.com)

Wes Anderson’ın anlatısına hayran kaldığımız bu yapımında da ağzımız açık kalıyor diyebilirim. Ayrıntılı yazılan senaryoların, yeni bir gerçeklik kurduğu bir doğrudur. Bu başarılı senaryoyu Anderson, eski filmlerinde de başarılı bir şekilde filme alabilmeyi başarmış. Yeni filmleriyle kıyasladığımda sadece görsel tekniklerin eksik olduğunu fark ediyoruz. Ama yenilerine göre hiçbir kusuru yok. Bu başarılı film için Wes Anderson’a teşekkürlerimi iletiyorum.


Bu arada Raleigh karakterini canlandıran Bill Murray’ın kafasına takılan bir itfaiyeci şapkasıyla Ghost Busters’daki rolü “Dr. Peter Venkman’a gönderme yapmışlar. :D

 

İlgili Yazılar

Hepsini Gör

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
bottom of page