top of page
Yazarın fotoğrafıHüseyin Emre Sepetci

Sit-Com'lar komik midir? Bir Sit-Com neden izlenilir?

Güncelleme tarihi: 10 Eyl 2023


Cnn'in Sit-Com tarihi için yayımladığı belgesel dizisinin özel karikatüristik şekilde çizilmiş kapağı.


Uzun süredir farklı farklı kişiler tarafından, ister bireysel olarak ister sosyal medyada çokça kez sit-com dizilerinin komik olmadığına ve insanlar tarafından haddinden fazlaca şişirildiği yönünde eleştiriler gördüm. Bu arada ben sit-com türünün iflah olmaz bir aşığıyımdır ama yine de bu gördüğüm bana düşündürdü ki, bugüne kadar sit-com izleyerek geçirdiğim vaktin tamamında gördüğüm şey; komik olduğu için gülümsediğimin sayısı 30'u, kıkırdadığımın sayısı 20'yi, kahkaha attığımın sayısı ise 10'u geçmezmiş; niye bu kadar seviyordum ki ben bu türü?

Eminim ki bu yazının devamı sizin de bu tür hakkında olan fikrinize etkilerde bulunacaktır.


Öncelikle netleştirmemiz gereken bir konu var ki standart bir Türk evladının herhangi bir sit-com'u komik bulmamasının bir numaralı sebebi kesinlikle Türkler ile Amerikalıların/İngilizlerin mizah anlayışının pek örtüşmüyor olması. Örn: Herhangi birinin attığı mektuptan pişmanlık duyup o mektubu geri almak istediği için posta kutusuna girmesi ve o sırada postacının gelip onu farkında olmadan kutuya kilitlemesi, herhalde yakın bir tanıdığınızın başına gelmediği sürece sizi güldürmez diye düşünüyorum. Sözünü ettiğim bu olay How I Met Your Mother dizisinin 28 Ekim 2013 çıkışlı ''No Questions Asked'' isimli 191. bölümünden bir sahne. Bu mizah ölçeğindeki bir sahneye Türk insanının gülüyor olduğu son vakitte beyaz perdede o sahneyi oynayan oyuncu Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Şener Şen gibi isimlerdi (en geç 90'lar sonu). Yani on yıl önce bile bu mizah bizim için onlarca yıl geride kalmış bir mizahtı ve Amerika'da bu bölümü izlemiş insanlar bu sahneye doyasıya kahkaha attılar.

Peki Türkler neye gülüyor? Türk insanı son 10 yılda 4 mizahın içinden (Ofansif/Saldırgan, Katılımcı, Kendini Geliştirici ve Kendini Yıkıcı olmak üzere 4 mizah çeşidi vardır.) hangisinin bugün webde, sinemada veya TV de izlediğimiz komedilere karşılık olduğunu anlatarak kafa şişirmeyeceğim. Kısaca şöyle anlatacağım; Recep İvedik talihsizlik yaşar ve küfür eder, gülen güler; Çok Güzel Hareketler Bunlar siyasal mizah yapar, gülen güler. Bu çeşitlerin içinden, hepsinden biraz biraz alıp ortaya karma bir mizah çıkartan komedyen ise Cem Yılmaz'dır; onun son yapımı Erşan Kuneri ise komedisindeki kalite açısından biraz kitleleri böldü. Sorgusuz sualsiz biçimde mizahına hayranlık duyulan ve herkesler tarafından beğenildiğini gördüğüm son zamanlardaki tek Türk komedisi ise Gibi. Gibi'nin sadece ilk üç bölümünü izledikten sonra benim fark ettiğim bir şey vardı ki o da bu senaryoların öyle kolay kolay bir anda gelen ilhamlarla yazılamayacak kadar zor ve sıradışı olmalarıydı. Asla bu dizinin bir kişi tarafından yazıldığını düşünmedim o yüzden, kimler yazıyorduysa uzun sürelerce bölümler üzerine kafa patlatıp beyin fırtınasıyla kafa patlatıyor olmaları gerekiyordu. Sonuç olarak da bu kadar olumlu dönüş alıyor olması uğraşlarına karşılık yerinde olmuş gibi duruyor.


Gün sonunda sorulacak soru şu ki; TV'de top rating listelerinden düşmeyen ÇGHB, sinemada yayımlandığı vakitlerde zaten rekorlar kırmış Recep İvedik ve uzun yıllardır komedi jargonumuza sayısız katkısı olmuş Cem Yılmaz bile mizahında yeterince derinlik yok, kolaya kaçılmış denilerekten eleştirilirken neden biri açıp da Gibi kadar komedisine katmanlar katmamış sit-comları 9-10 sezon izlesin?


Türkçesiyle durum komedisi dediğimiz bu tür, en nihayetinde bizi güldürmüyorsa, komedinin amacına hizmet etmiyorsa burada değinilmesi gerekilen en önemli konunun bu yapımların da uzun soluklu bazı hikayeler anlattığını hatırlatmaktır diye düşünüyorum. ''Ne alaka?'' diye sormayın, şu yüzden alakalı: (Burayı pür dikkat okumanızı istiyorum ana fikir burada.) Bu diziler genelde uzun soluklu olabilme hedefiyle yola çıkarlar ve ilk bölümlerde tanıtılan ortamlar ve atmosfer dizi boyunca aynı kalırken karakterler sürekli gelişir. Karakterler en başından psikolojik olarak zarar görmüş, kusurlu olarak yazılırlar ki onlarla kendimizi yakın ve benzer hissedebilelim. Buna dayanaraktan da zaten karakterin travmalarına foreshadowing yapılır ki izleyenler karakterin bu sorununu nasıl aşacağını merak edip izlemeye devam etsinler. Zaman geçtikçe dizinin geçtiği konumlarda bulunan irili ufaklı bazı detaylar da hikayeye dahil edilir. Bunun sebebi ise hem seyirci ile hem de karakterler ile o mekanlar arasında olan bağlantıları kuvvetlendirmektir. Zaten bu yüzden ismine durum komedisi denmiştir. Dizi, bölümleri boyunca karakterlerin hayatlarından sıradan durumların kesit alınmasıyla oluşur. Her bir durum karakterin benliğindeki boşluğa küçük küçük etki eder ve özellikle sezon finallerinde yaşanan olaylarla pekiştirilir; sonuç olarak da karakter büyümüş olur.

Dizinin ilk bölümünden uzaklaştıkça karakterlerin ne ölçülerde büyüyüp geliştiğini, bulunduğu mekanlar hep sabit kalıp onun çevresine karşı bakış şeklindeki farklılıklarla vurgu yapılır. Eninde sonunda da o mekanlara alıştıktan sonra karakterlerin oralardan uzak kalacak olması hayatın kaçınılmazı olan olumsuzlukların varlığını hatırlatması içindir. Karakterler her ne zaman o olumsuzluklarla karşılaşsa, önce o darbeyi yiyip ardından da ayağa kalkana kadarki sancılı süreci göstermesi, yine bizim onların duygularına empati yapıp onlara yakınlaşabilmemiz içindir.

Şimdi, bana ''Ne alaka?'' diye sorduğunuz yerin üzerinden bir dünya konuştum. Sonuca gelecek olursak, bir grup sıradan insanın yaşadığı hayatın normal gidişatını kısım kısım bize aktardılar; onların iyi gününü, kötü gününü, özel anını olmak üzere her şeylerini gördük. Artık onları aileleri gibi tanıyor, yaşadığı yerlere kadar gelmişlerini ve geçmişlerini biliyoruz. Bu yazının ilk basamaklarında bir noktaya değinmiştim hatırlıyor musunuz? ''Herhangi birinin attığı mektuptan pişmanlık duyup o mektubu geri almak istediği için posta kutusuna girmesi ve o sırada postacının gelip onu farkında olmadan kutuya kilitlemesi, herhalde yakın bir tanıdığınızın başına gelmediği sürece sizi güldürmez diye düşünüyorum.'' Bu türün dizileri zaman geçtikçe karakterlerini size birer aile veya arkadaş gibi hissetirmeyi amaçlar. Siz o karakterlerle bağınızı kurduktan sonra o karakterin dizinin belli noktalarında yapıp yapabileceği hareketler, olaylara verdiği tepkiler hep sizin öngörebileceğiniz hareketler olacaktır. Bu da dolayısıyla insan doğasında gülme, gülümseme veya daha genel tabirle komik bulma reaksiyonuna yol açacaktır. Dolayısıyla siz bir sit-comda geçen belli bir sahneyi arkadaşınıza komik olduğu için gösterecekseniz onun bu sahneyi komik bulmayacak olmasının sebebi yüksek ihtimalle budur (Sahne gerçekten komik değilse başka tabii).



Size sit-com türünün komedik yanının aslen nereden geldiğini açıklamaya çalıştım. Kalıp artık iyice oturduktan sonra farklı farklı yapımcıların kendi hikayelerini bu türün kalıbına başarılı şekillerde uygulayabilmesi ve zamanla kahkaha sesini kaldırmak gibi sansasyonel bazı değişiklerin başarıyla yapılması da yapımcıların sadece uyarlayabilmesinin dışında geliştirebilmelerini de ileride daha güzel sit-com yapımlar izleyebilecek olmamızın işaretçisi olarak yorumlamıştım zamanında ki artık yeni çıkan sit-comların hiç eskileri kadar ses veya başarı getirememelerinin de sebebine değinmek istiyorum. Artık yazılan sit-com hikayelerinde her azınlıktan bir temsilci olması şartı varmış gibi oyuncu kadroları kurulmaya çalışılıyor. Bu kadrolar kurulduktan sonra ise dizi içerisinde azınlıklara yönelik ofansif mizah yapılmaktan çekiniliyor ya da belli kesimleri öfkelendirmemek için mizahın ofansif yönü törpülenerek senaryoya ekleniyor. Örneğin How I Met Your Mother'da sadece beyaz Amerikalı ana karakterler olmasına rağmen bunun ölçüsünün spin-off dizileri olan How I Met Your Father'a kıyasla daha başarılı olduğu görüşündeyim. Öte yandan sadece dil, din ve renk ayrımcılığını eleştirme amacıyla yapılmış dizilerden Community'nin ofansif mizahını en iyi kullanan ve en akıllıca eleştiren dizi olmasıyla Modern Family dizisinin de ofansif mizaha girmeden kültür çatışmasıyla komedik başarı elde etmesiyle son 5 yıl içinde pilot bölümünü yayımlamış sit-comlardaki kalite düşünün ana sebebinin bu olduğuna değinerek bu konuyu kapatmak istiyorum.


Yazımı bitirmeden önce bu türün iflah olmaz bir aşığı olduğumu hatırlatarak herkesin ruhuna uygun bir sit-com olduğunu, o sit-comlarda hepimize hitap edecek, hepimize kendini yakın hissetirecek hatta hepimizi kendine aşık edebilecek karakterler olduğuna inanıyorum. Kısaca beni gülümsetmese de kıkırdatmasa da kahkaha attırmasa da ben bu türün komedik yanına hep saygı duyup savunacağım. Sizlerin görüşlerini değiştirebildiysem de ne mutlu bana.


Okuduğunuz için teşekkür ederim, kendinize iyi bakın.


78 görüntüleme0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
bottom of page