top of page
Yazarın fotoğrafıİris Eryılmaz

Nolan’ın Yeni Deliliği Oppenheimer

Bu sene izlediğim en iyi filmler arasında yerini aldı. Direkt böyle başlamak istedim çünkü gerçekten çok başarılı bir film olmuş. Uzun zamandır kaliteli dram/gerilim arası bir film izlemek istiyordum ve Oppenheimer bu isteğimi fazlasıyla karşıladı. Biyografi olduğu için belki, hikaye hakkında çok bir şey ekleyemem; ama kurgu, görsel efekt, oyunculuk hakkında olumlu yönde söylemek istediğim şeyler var...

Öncelikle Nolan’ın bu filme vermek istediği etkiden bahsetmek istiyorum. Filmin bazı sahneleri siyah beyaz, bazı sahneleri ise renkli. Siyah beyaz sahneler objektif tarihi yansıtırken, renkli sahneler ise Oppenheimer‘ın subjektif bakış açısını gösteriyor. Yani Nolan yine imzasını atmadan devam edememiş. Bu tarz sinematografi ve kurguya güzellikler katan detayları çok beğeniyorum, filmi daha ilgi çekici hale getiriyor. Hikayeden de bahsetmek istiyorum, fakat yazının devamı spoiler olacağı için filmi izlemeyenlerin okumayacağını varsayıyorum. Buradan direkt hikayenin akışına odaklanabiliriz.

Filmi izlerken “Acaba neden yargılanıyor?” sorusu aklımdan çıkmadı. “Keşke şimdi öğrensem“ dediğimi hatırlıyorum. Fakat sonrasında bu düşüncem tamamen yok oldu. Senaryo çok güzel yazılmış ve olay sıraları, bir yandan kafa karıştırsa da bir yandan anlaşılmasını sağlıyor. Bu dengeyi biyografi gibi dikkatle incelenmesi gereken filmlerde kurmak zordur. Nolan yine bunun altından çok başarılı bir şekilde kalkmış. Hatta oyuncuların mimikleri ve müziklerle bile o etkiyi çok güzel vermiş. Görsel olmayan efektlerden bahsetmeme bile gerek yok. Nolan gibi bir dahi-deli tabii ki de patlama sahnelerini görsel efektsiz yapacaktı. Sinemayı sevmeme katkı sağladığı için kendisine teşekkür ediyorum.

Robert’ın kendisi ile objektif ve subjektif çatışmasının, dev IMAX kamerası ile izleyiciye verilmesi tam etkiyi yansıtmayı rahatlıkla başardı. Sahne sahne Robert’ın vicdani paradoksu, yukarıda bahsettiğim gibi objektif ve subjektif çatışması ile üstünde büyük bir baskı kuruyor. Bu baskıyı diyaloglardan öte sinematografi ile veren Nolan, sadece Robert değil diğer oyuncular ile de bunu sağlamış. Belki sadece zaman akışı ile alakalı olumsuz bir yorum yapabilirim. Aslında film bize 12-15 seneyi gösteriyor. Bu bir tık canımı sıksa da planlaması çok başarılı olduğu için yumuşatılmış ve fark edilemeyecek bir şekilde izliyoruz. Bir yandan pozitif bir yandan da negatif bir etki oldu.


Bir filmde diyalogları az tutarak çekimler ile psikolojik baskıları, korkuyu ve kaygıları aktarmak günümüz sinemasında daha kolay aşılabilen bir engeldir. Fakat bence biyografi filminde bunu aktarmak düşünülenden daha zordur. Çünkü sizin izleyiciye aktardığınız şey gerçekliğini koruyan bir olay, birey. Bu konuya özellikle değinmek istememin sebebi de günümüz sinemasının şu an bundan maalesef ki kalite açısından uzak olması.

Bahsetmesem olmazdı fakat Oppenheimer galası sırasında yaşanan grevler sebebi ile birçok sinemacı hak ettiği maaşı alamıyor. Netflix gibi büyük şirketler ise bu durumu pek takmıyor. Netflix‘i hepimiz biliyoruz. Basit ve tahmin edilmesi kolay içerikler üretmeye bir süredir devam ediyor. Bence bunun da sebebi grevin asıl odağı olan büyük şirketlerin sinemayı aşırı basitleştirip yapay zekaya odaklanması. Evet yapay zeka hayatımızın her alanında olacak fakat bu durum şu anki sinema dünyasının kalitesini ve içerikleri çok basitleştiriyor.


Her neyse biz konumuza dönelim. Bir diğer bahsetmek istediğim şey ise oyunculuklar. Oyunculuklar çok başarılıydı. Her oyuncunun özenle seçildiği belliydi. Sadece ana karakterler değil; filmde, tarihte adını duyduğumuz fizikçiler, mimarlar, mühendisler gibi her oyuncu tam tadındaydı. Bu da tabii zaten çok başarılı olan filmi daha da başarılı hale getirdi.

Son söylemek istediğim birkaç şey var. Bunlardan biri özellikle, Hiroşima’ya atılan bombanın etkisi. Şairliğe yeni başladığım zamanlarda bana büyük ilham olan bir kitap var. Oktay Akbal’ın “Hiroşimalar Olmasın” kitabı. Kendimi bağdaştırdığım ve beni çok etkileyen bir kitaptı. O hikaye sayesinde şu an olduğum noktada iyi ve kalıcı bir şairlik deneyimi yaşadım. Beni bu kadar etkileyen hikayenin sanırım bir nevi perde arkasını da izlemek ayrı bir hissiyat verdi. Sabahın dördünde gittiğimden de olabilir sanırım. Artık her filmi güneşin doğuşuna paralel olarak izlemeye gidebilirim. Kısacası beklentilerimi fazlasıyla karşılayan bir film. Her şeyi ile beni etkilemeyi başardı. Sinema açısından yaşanan bu sıkıntılı günlerde en azından “kaliteli sinemanın” ölmediğini öğrenmek iyi hissettirdi. Şimdi sıra Barbie izlemekte.

117 görüntüleme0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
bottom of page