top of page
Yazarın fotoğrafıİris Eryılmaz

Longlegs: Yavaş Ateşlenen Bir Gerilim, Hızla Tükenen Bir Hikâye

David Robert Mitchell’in gerilim dolu evrenine geri dönüşü olarak nitelendirilen Longlegs, büyük beklentilerle izleyicinin karşısına çıkıyor. Özellikle It Follows ve Under the Silver Lake gibi önceki yapımlarıyla adını duyuran yönetmenin bu yeni filmi, sinematografik açıdan göz dolduruyor. Atmosfer yaratma konusunda son derece başarılı, ancak ne yazık ki olay örgüsü bu atmosferi desteklemekten çok uzak. SPOILER


Filmin temposu, karakterlerin çözüm yollarına ulaşma hızları ve olayların bağlanma biçimi, adeta izleyiciye nefes alacak yer bırakmıyor. Bir an durup karakterlerin iç dünyasına bakmadan, bir sonraki sahnede çözüm karşımıza çıkıveriyor. Bu hızlandırılmış anlatı yapısı, özellikle filmin derinliğini ve karakterlerin psikolojik boyutlarını zayıflatıyor. Kadının bir anda olayları çözüp gitmesi, izleyiciyi gerçek bir yüzleşmeden mahrum bırakıyor.



Oyuncular, Hikaye ve Sinematografi: Üçlünün Harmanı


Şimdi, filmi neden beğenilmesi gereken yönlerinden ele alalım. Hikaye, atmosferik bir gerilim-polisiye olarak başarılı başlıyor. Karakterler dikkat çekici ve film boyunca merak uyandırmayı başarıyor. Nicolas Cage, filme güçlü bir varlık kazandırıyor ve karakterinin psikolojik derinliğini, sınırlı malzemeye rağmen etkili bir şekilde yansıtıyor. Ancak, hikayenin hızlıca bağlanması ve karakterlerin bu sürece tam anlamıyla dahil edilememesi, tüm bu potansiyelin tam anlamıyla değerlendirilmesine engel oluyor.


Gelelim sinematografiye. Mitchell’in film boyunca yarattığı görsel dünya, tek kelimeyle nefes kesici. Her karede derinlik, renkler ve ışık kullanımı olağanüstü. Atmosfer yaratma konusunda yönetmenin ustalığını inkar etmek mümkün değil. Ancak atmosferin bu kadar güçlü olmasına rağmen, hikayenin sığ kalışı bir paradoks yaratıyor. Sinematografi o kadar güçlü ki, hikayeyi taşıması bekleniyor. Fakat maalesef, hikaye bu görsel şölenin altında eziliyor.




Felsefi Boyut: Suç, Ahlak ve İnsan Doğası Üzerine


Longlegs, yüzeyde bir gerilim hikayesi olarak ilerlese de, altında çok daha derin sorular barındırıyor. Suç ve ceza arasındaki ince çizgide dolaşan karakterler, ahlak ve adalet kavramlarını sorgulamamıza neden oluyor. Ana karakterin içinde bulunduğu ahlaki ikilem, izleyiciyi modern dünyanın adalet anlayışını sorgulamaya itiyor. Günümüzde, yasalarla çizilmiş ahlaki sınırların ötesinde, bireyin kendi vicdanına göre hareket etmesi doğru mu? Karakterin bu sorularla yüzleştiği anlar, filmin felsefi derinliğini ortaya koyuyor.


Film, Nietzsche'nin "Tanrı öldü" felsefesini çağrıştırıyor; eğer bir ilahi otorite yoksa, insan adaleti kimin ellerinde? Karakterlerin içinde bulunduğu adalet ve suç döngüsü, bu soruya bir yanıt arıyor gibi. Özellikle, adaletin kişisel bir intikam aracı haline gelmesi, ahlaki ve yasal sınırların silikleştiği bir dünya portresi çiziyor. Ancak Longlegs, bu derinliği tam anlamıyla işleyemiyor ve olayların hızla bağlanması, bu soruların üzerinde derin düşünme fırsatını kaçırmamıza neden oluyor.


Kant’ın ahlak felsefesi de film boyunca yankılanıyor: İnsanlar, ahlaki seçimlerini yaparken saf akıl ile mi hareket ediyor, yoksa içsel arzularına mı yenik düşüyor? Ana karakterin içinde bulunduğu içsel mücadele, bu sorular etrafında şekillense de, ne yazık ki hızlı tempolu olay örgüsü, bu felsefi soruların üzerinde durmadan geçiyor.




Karakterler Arasındaki Çelişkiler ve Psikolojik Derinlik


Ana karakterin içsel çatışmaları, hikayeye güçlü bir giriş sağlıyor. Suç ve ceza kavramları, ahlaki ikilemler ve bireyin toplum içindeki rolü üzerine kurulu bu çatışmalar, karaktere derinlik kazandırıyor. Fakat bu derinlik, olayların hızlı gelişimi nedeniyle tam anlamıyla işlenemiyor. Psikolojik açıdan daha fazla keşfedilmesi gereken karakterler, yüzeysel bir hızla geçiştiriliyor.


Özellikle Nicolas Cage’in canlandırdığı karakterin geçmişine dair daha fazla bilgi edinebilsek, suç ve adalet arasındaki dengesini daha iyi anlayabilirdik. Ancak hikaye, bu derin psikolojik çözümlemelere girmeden, olayların hızlı çözümüne odaklanmayı tercih ediyor. Bu da karakterlerin tam olarak gelişmeden, olayların içine sürüklenmesine neden oluyor.



Sonuç: Potansiyeli Yakalayamayan Bir Film


Sonuç olarak, Longlegs, potansiyeli olan ancak bu potansiyeli tam anlamıyla değerlendiremeyen bir yapım. Hikayenin derinlikli yönleri, karakterlerin psikolojik çelişkileri ve sinematografik başarı, filmi izlenmeye değer kılıyor. Ancak olayların hızlı bir şekilde bağlanması, izleyiciyi tatmin edemeyen bir sona sürüklüyor. Kuzuların Sessizliği gibi polisiye-gerilim şaheserlerinden sonra bu filmi izleyip en iyi polisiye-gerilim olduğunu düşünenlere seslenmek istiyorum: Gerçekten emin misiniz? Çünkü bu film, sinematografisi ve oyuncularıyla öne çıkarken, olay örgüsüyle aynı seviyeye ulaşamıyor.


34 görüntüleme0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
bottom of page