top of page
Yazarın fotoğrafıGökçe Serim

Kynodontas/Köpek Dişi

Deniz, ağaçtan kolları olan deri koltuğa verilen isimdir.”

Otoban, güçlü bir rüzgâra denir.”

Gezinti, dayanıklı bir materyaldir.”

Zombi, küçük sarı çiçektir.”



Yorgos Lanthimos’a ait, 2009 yapımı tuhaf mı tuhaf bu film, koca bir soru işaretiyle başlayarak, çoklarının başarmakta zorlandığı şekilde, bizi saniyesinde içine alıyor. Merak karşısında kim dik durabilmiş ki en nihayetinde?

Film ilerledikçe bir ayrımın farkına varıyoruz: aslında tüm kelimeler çarpıtılmış değil; karakterlerimiz, pek tabii çoğu kelimeyi gerçek anlamlarıyla doğru yerde kullanıyorlar ama sanki daha dış dünyaya ilişkin olguları “bir miktar” farklı öğreniyorlar. Soru işaretimiz, film ilerledikçe git gide küçülerek ünleme veya noktaya dönüşeceği yerde; taşlar yerine oturdukça, şeklini koruyor ve hatta kırmızıya dönüp, yanıp sönmeye başlıyor.



İnce ince işlenmiş bir film. Böyle bir kurgulamada muhalefet konusunda seyircinin aklına gelebilecek her türlü ayrıntı düşünülmüş ve hepsinin cevabı detay olarak filme yerleştirilmiş.

E peki hiç mi hastalanmıyorlar itirazına yönelik, daha küçük olan kızın sağlık konusunda bilgilen(diril)miş olması; hiç mi bir hayvan filan görmüyorlar itirazına yönelik, maruz kaldığımız bir garip kedi cinayeti; ergin erkeğin temel iç güdüsünün ne şekilde olursa olsun karşılanması; para yerine geçen bir değer olarak çıkartma biriktirilmesi ve takas usulünün kullanılması; eve giren paketli ürünlerin etiketlerinin sökülüp atılması; en cin fikirli ayrıntılar olarak, uçakların gökten zembille bahçeye inen küçük oyuncaklar olarak tasvir edilmesi ve plaktan çalınan şarkıyı bir zamanlar büyükbabanın söylemiş olduğu bilgisinin verilmesi…




Bu kadar ütopik bir kurguda böyle mantıklı küçük ayrıntılar yerleştirmek ince bir zekanın ürünü. Ve elbette çok geçmeden, Platon’un mağara alegorisindeki zincirli insanlardan biri, filmimizdeki en büyük, hayatı pahasına, merakına yenik düşüp, bir cesaretle dışarı çıkacaktı.



Film, dışarı çıkan en büyüğün başına neler geldiğini; hatta tam olarak dışarı çıktığını görmemizi dahi istemiyor. Zira, çarpık normlarla kurgulanmış bir evin içinde neler yaşanabileceğini göstermek bir sanatken; bu çarpık evden çıkan çarpık bir insanın, dış dünyada neler yaşayabileceğini göstermek, son derece interdisipliner bambaşka bir olay. Dolayısıyla hevesimiz bir miktar kursağımızda kalmış olsa da bagajın kapağını açmayan senaristimize gönül koyamıyoruz.



Anne ve babanın, en azından sadece babanın, neden böyle bir küçük dünya oluşturmuş olabileceğine yer verilseydi, eleştirisi getirilebilir. Bununla birlikte hangi insan neden böyle bir şey yapmış olabilir diye düşünüldüğünde pek de öyle mantıklı ihtimaller serisi bulamıyoruz. Bu nedenle, filmi, öylece kabul etmek gerekiyor, bir şekilde bir ebeveyn böyle buyurmuş ve sonra olaylar gelişmiş. Bu aşamaya kadar geldikten sonra eleştirilebilecek tek nokta, babanın, bir tür seks işçisini canlandıran karaktere şiddet uygularken, çocuklarını zararlı dış dünyadan korumaya çalıştığı mesajını vermesiydi. Bu kadar hardcore bir filmde fazlasıyla naif kalmamış mı gerçekten?



Son olarak, film için uzunca bir süre, bir tür evcil hayvan besleme eleştirisi -mi- yapıldığını düşündüğümü de söylemeden edemeyeceğim. Tüm entelektüelitemizi bir kenara bıraktığımızda, bence bu fikir de hiç fena sayılmaz. Birtakım canlıları, doğalarına aykırı şekilde bir yerlere kapatmak; en iyisi olduğu düşünülen eğitimleri vermek; şiddet yöntemiyle doğalarına aykırı davranışlarda bulunmaya itmek… Hayvanseverler için bu perspektiften bakıldığında çıkarılabilecek çok mesajlar olduğu kanaatindeyim naçizane…


310 görüntüleme0 yorum

İlgili Yazılar

Hepsini Gör

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
bottom of page