Tayfun Pirselimoğlu'na ait, gerçek bir, az önce ben ne izledim, filmi; ama malesef iyi anlamda değil. Yönetmen de bunun az buçuk farkında olacak ki joker olarak Ercan Kesal'ı yapıştırmış; zokayı yutup izlediyseniz geçmiş olsun.

Film, benim zihnimde dört bölümden oluşuyor. Aslında, sınırları tarafımca çizilmiş ilk bölüm, gayet güzel. Oldukça sıradan başlayıp, olması gerektiği ölçüde gerçekçi bir varoşlukta ilerliyor. Nihat'ın arkadaşlarının kötü oyunculuklarına, diyaloglar arası anlamsız duraklamalara rağmen her şey yerli yerinde.

Derken, herhalde bizim anlayamayacağımız aşırı gerekli bir sebepten ötürü fecaat bir dublaja maruz kalmış Ayşe karakterimiz çıkageliyor. Ayşe, yedi cihan yansa Nihat'a dönüp de bakmayacağını rahatlıkla söyleyebileceğimiz kadar güzel ve genç bir kadın. Bu nedenledir ki Nihat kadar bitik bir erkeğin etrafında neden fır döndüğünü anlayamıyoruz ve bir bit yeniği olmalı diyen kirli zihinliler olarak bizleri film, beraber göründükleri ilk saniyede içine alıyor. Meraklanmayın, ilginç bir durum yok; hatta o kadar ilginç bir durum yok ki sıradanlığı yadırgıyoruz. Filmin ilk bölümü bu civarlarda sona eriyor.

İkinci kısmın önemli sahnesi, kadının, denize atlayıp? sevgilisinden günaydın öpücüğü bekler bir pozda, yarım saat içinde kıyıya vuruvermesi. Ne istediniz hayatın olağan akışından bu kadar...

Üçüncü bölümün önemli olayı, sosyoekonomik konumu gereği korkup arkasına bakmadan sefil hayatına geri dönmesi beklenecek Nihat'ın, psikopat bir kocası olduğu apaçık olan aşığı, feci şekilde kıyıya vurduktan sonra, elini kolunu sallaya sallaya maktulenin evinde takılıp geniş geniş yiyip içmesi, çay falan demlemesi.
Dördüncü ve son perde, evet, bir şekilde filmin ana temasına uyup, uğrunda mahpushane kaçağı damgası yemekten kaçınmayan Nihat, bir başkasına dönüşümünü tamamlamış; yaşamadığı, sadece nefes alıp verdiği hayatını epey bir değiştirmiştir. Peki ama sorarım size ey Romalılar, ilkinde göz yumduğumuz o mayo sahnesinin bir ikincisine gerçekten ne kadar gerek vardı?

Eh ayrıca, sakil bir uzun kot etek giydirilip, dip boyası gelmiş her kadın, anında kenar mahalle gülü olmuyor. Günümüzün sanat dünyasında seviye bu kadar arşa çıkmışken, çok daha ince detaylara ihtiyaç var.

Hadi kabul edelim, tüm bu eleştiriler, eleştirilemeyecek bir doğallıkta var olsaydı o zaman izlenecek bir film kalmazdı geriye. Ama zaten maharet de tam olarak bunu yapabilmekte değil mi?
Comments