Birçok insan animasyon filmlerden uzak kalmayı tercih eder. Çünkü izleyiciler bu filmlerin çocuklar için olduğunu düşünür. Çünkü gerçek üstü olaylar ve renkli sahneler içerirler çoğunlukla. Bu kesinlikle yanlış bir düşüncedir. Bu canlandırma sinemasının yaygınlaşmasının sebebi hayal güçlerimizin daha kolay dışavurumudur. Bir araçtır.
En başarılı animasyon filmlerinden biri bence Wall-E filmdir. Bu filmi hepiniz izlemişsinizdir ama ben yine de hatırlatayım biraz. Dünya’da yalnız kalmış çöpçü bir robot, uzaydaki insanların Dünya’ya yolladığı üstün teknolojik robota bir bitki vermesi sonucu, bitkiyle beraber uzaya insanlara giderler. Bu bitki insanların geleceği için yeni bir doğa yeni bir umuttur. İnsanlar bitkiyi Dünya’ya getirerek geleceklerini yeşertmeyi amaçlar.
Şimdi… Nerden başlasam bilemedim. Bu film o kadar ayrıntılı ve önemli ki…
Wall-E nasıl bir robot? Wall-E tam bir aşk robotu. Bir robot âşık olur mu diye soracaksınız ama oluyor. Wall-E insanların yükünü taşıyan bir robot. İnsanların mirasını üstlenmiş biri. Buna aşk da dahil. Eski dünyadan filmler izliyor. Filmden aşkın ne olduğunu öğreniyor. Buradaki aşk kesinlikle cinsel bir aşk değildir. Sadece yaşamak için bir şeye inanması gerekiyor. Bir hedefi olmalı. O da insanların yaptıklarını yapıyor. Kendini onlardan biri olarak görüyor çünkü. Aşık oluyor, uyuyor, dans ediyor ve sabah olunca işe gidiyor. Bu çöpçü robotların amaçları bina yapmak değildir. Ama Wall-E çöplerden bina yapıyor ve bir düzen sağlıyor. Düzenli bir robot olduğunu garajındaki koleksiyonlardan anlayabilirsiniz. Özellikle kaşığa da çatala da benzeyen elindeki aletin ne olduğuna karar veremediğinde anlıyoruz.
Wall-E’nin robottan öte davranışlar sergilemesini aşık olmasıyla anlıyoruz demiştik. Bu aşk büyük bir umudu simgeliyor. Aşık olduğu robot beyazdır. Bu beyaz renk tertemiz bir geleceği temsil etmektedir. Bu robotun nerden geldiğini hatırlıyor musunuz? Uzaydan, gökyüzünden evet. O varlık gökten indirildi. Dünya’ya gönderildi. Korkmayın varoluş felsefesi yapmayacağım. Bu robotun ismini size şimdi hatırlatayım. İsmi, Eve! Eve, yani bizim dilimizde Havva. Bu robot, ismini ilk insandan alıyor. Adından anlaşıldığı üzere bu robotumuz bir dişi. Zaten bunu küçük bir çocuk da anlayabiliyor. Zarif ve temiz tasarımı bunu anlatıyor. Wall-E ise herkesin gözünde en başından beri erildi.
Wall-E, Dünya’nın yeni umududur. Tohumu vermelidir. Tohumu çöplerin içinde bulur ve içinde güvenli bir şekilde saklar. Eve ile tanışınca ona vermek ister. Bitkiyi verir ve bitki otomatik olarak Eve’in karnına yerleşir. Evet aklınızdaki doğru. Dünya’daki iki bilinçli varlık. O iki robot. Biyolojik canlılar olmasa da, insanlara umut olabilecek bir aşama kaydediyorlar. Anne karnına verilen tohum ve dünyaya gelecek yeni insanlara yeni umutlara bir göndermedir. Buradaki davranışı hiçbir şekilde cinsel iç güdü değildir. Wall-E’nin çok kültürlü olmasından kaynaklanıyor. Sevdiğine çiçek vermesi gerektiği için yaptı bunu. İzlediği eski filmler boşa değil.
Wall-E’nin çocukları diyeceğim ben bu karakterlere. Uzayda tanıştığı iki insan var ve film boyunca sadece tanıdık kişi olarak onları görüyoruz. John ve Mary, her insan gibi oturdukları yerden reklamlar izleyen, yiyen ve içen insanlardı. Her gün rutin davranışlarından dolayı yeniliklere bakmaya gerek duymayan insanlardı bunlar. Ta ki Wall-E ile tanışana kadar. Wall-E’nin uzay gemisine gelmesi birçok düzeni bozdu. Bu sayede filmin sonuna kadar onların çevrelerini gözetlemeye başladığını ve onları yönetenlerden bağımsız hareket ettiğini görüyoruz. İnsanların uzuvlarının körelmek üzere olduğu bu noktada, insan zihnini körelmediği ve her zaman düşünmeye, öğrenmeye meraklı olduğunu fark ediyoruz. Ayrıca filmin ilerleyen dakikalarında Mary ve John'un diğer insanlardan ayrıldığını fark ediyoruz. Kapitalist sistem tarafından yönetilen herkesin hâlâ mavi giyindiğini görüyoruz. Mary ve John ise eski moda olan kırmızı giymekteler.
İnsan zihin sonsuzdur ve keşfedilememiştir. Aynı uzay gibi. İnsan uzayı düşündükçe kendini sorgular. Sonsuzluk, büyüyen ya da küçülen sonsuzluk. Filmin başında, galaksinin bir köşesinden Dünya’ya yavaş yavaş yaklaşıyoruz. Birden hızlıca yeryüzüne yaklaşıyor ve kirli bulutların ardından çöp dağları ve çöpten şehirler bizi karşılıyor. Dev yapıların arasında minik bir robot görüyoruz, Wall-E! Sonsuz uzayın minik bu gezegeninde minnacık bir robot, insanlığa umut olabiliyorsa. İnsanlar bir olsa, güçlerini birleştirseler neler neler yaparlar. İşte giriş sahnesi küçük bir umudun, büyük faydalar sağlayacağını gösteriyor.
Kısaca BNL’den de bahsetmem gerekiyor. BNL Pixar’ın birçok filminde yer alan bir markadır. Özellikle bu filmde öne çıkmıştır. BNL aslında devlettir diyebiliriz. Uzaydaki insanların yöneticisidir. İnsanlığı kontrol eden, onları tek tipleştiren bir kurumdur. Film boyunca her yerde reklam görürüz. Hepsi de BNL reklamıdır. Ay’da bile görüyoruz. Hatta bunu bebeklere ders verirlerken de görürüz. “BNL, en iyi dostunuz!” insanların BNL’e ihityacı olduğu onlara aşılanıyor. Medyanın bu kötü amacı da sürekli filmde ön planda oluyor. Kapitalizmin uygulandığı bir sisteme merhaba! Ayrıca bu kapitalist dünyanın tarafında olan kendi kendini yöneten bir dümen görüyoruz. Süperegoyu temsil eden dümen her şeyi kontrol edip insanlara büyük bir zevk sunarken, onların elinden kolayca aldığını da görüyoruz.
Wall-E filmi her izlediğimde bana yeni anlamlar veren bir film, çok zengin bir film. Son izlediğimde ilgimi çeken basit bir şey fark ettim. Son olarak Credits sahnesinden bahsetmek istiyorum. Bu sahne insanların Dünya’ya geldikten sonrasını anlatıyor. Neler yaptıklarını ve neler yaşadıklarını görüyoruz. Fakat önemli nokta şu, her çizim farklı bir dönemden. İnsanların farklı kültürlerle farklı kaynaklarla yeniden geleceklerini şekillendirdiğini anlatıyor. Mağara duvarı çizimleri, hiyeroglifler, mozaikler, Rönesans sanatçılarından Leonardo da Vincinin bilimsel çalışmalarından esinlenilen çizimler ve en sevdiğim ressamlardan olan Vincent Van Gogh’un fırça vuruşlarıyla resimler görüyoruz.
Wall-E birçok insanın olduğu gibi benim de sevdiğim animasyon filmlerinden biridir. Ki bu sevgiyi de tüketici toplum eleştirisini yaparken Disney’in kurmuş olduğu sevgi anlatımından vazgeçmeyerek sağlıyor. Disney’in bu anlatımını tekdüze hale getirmesi beni her ne kadar sıkıyor olsa da, Wall-E bu duruma düşmüyor ki bu durumdan en uzak kalan Disney filmlerinin de başında geliyor. Yazınızda değindiğiniz konuları genel itibariyle beğendim ve bilmediğim bazı noktalarda film hakkında farklı detaylar öğrendim. Ancak eksik olduğunu düşündüğüm bir nokta var. Wall-E’nin oluşturduğu olası kıyamet senaryosu ve bu senaryoda gösterilen kıyamet sonrası dünya anlatımı. Büyük oranda çevre temizliğine dikkat çekilmesi gerektiğini gösteren film, ana konusunu da çevre temizliğinde bulunduruyor. Gerçekleşen kıyametin aşırı tüketim ve düzensiz yaşamlarımızın sonucu olduğunu gösteriyor. Metninizde bulunan “kirli bulutların ardından çöp…